İhsaniye Mah. 4903 Sk. Profit İş Merkezi 3/14 Akdeniz/MERSİN

bakircipartners@gmail.com

+90 552 224 43 66 İnstagram

İfade Özgürlüğünün Sınırları:

İfade Özgürlüğünün Sınırları: Dinin Kutsal Değerlerine Hakaretin Hukuki ve Anayasal Çerçevede Değerlendirilmesi

Mersin Avukat

Giriş:

İfade özgürlüğü, bireylerin düşünce, kanaat ve fikirlerini serbestçe açıklama hakkını güvence altına alan temel bir insan hakkıdır. Bu hak, demokratik toplumların vazgeçilmez unsurlarından biri olarak kabul edilmekle birlikte, sınırsız bir hak değildir. Başka bireylerin haklarını ihlal edici, nefret söylemi içeren ya da toplumsal düzeni bozucu nitelikteki ifadeler, bu özgürlüğün sınırlandırılabileceği durumlar arasında yer almaktadır. Türk hukuk sisteminde, ifade özgürlüğü ile din ve vicdan özgürlüğü arasında bir denge kurulmuş olup, özellikle bir dinin kutsal değerlerine hakaret konusu, ifade özgürlüğünün sınırlarını belirlemeye yönelik önemli bir tartışma alanı oluşturmaktadır.

Bu çalışmada, ifade özgürlüğünün sınırları, bir dinin kutsal değerlerine hakaretin bu kapsamda değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, Türk hukuk sistemindeki düzenlemeler ve uluslararası hukuk bağlamında ele alınacaktır. Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Anayasa’nın ilgili düzenlemeleri temel alınarak, bu tür eylemlerin hukuki yaptırımları ve toplum üzerindeki etkileri açıklanacaktır.


1. İfade Özgürlüğünün Hukuki Dayanağı ve Sınırları:

İfade özgürlüğü, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 26. maddesi ile güvence altına alınmıştır. Anayasa’nın bu maddesi, herkesin düşünce ve kanaatlerini serbestçe açıklama ve yayma hakkına sahip olduğunu belirtmekle birlikte, bu özgürlüğün kamu düzeni, genel ahlak, başkalarının haklarının korunması, milli güvenlik ve kamu barışının sağlanması gibi gerekçelerle sınırlandırılabileceğini de vurgulamaktadır (Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 1982, m. 26).

İfade özgürlüğünün sınırlandırılmasına ilişkin temel ilkeler, Anayasa’nın yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10. maddesi ile de belirlenmiştir. AİHS’nin 10. maddesi, ifade özgürlüğünün demokratik toplumların temel taşlarından biri olduğunu belirtirken, bu özgürlüğün başkalarının haklarını koruma ve toplumsal düzeni sağlama amacıyla sınırlandırılabileceğini öngörmektedir. Özellikle dini değerlere hakarete ilişkin durumlar, ifade özgürlüğünün sınırlarını aşan eylemler olarak değerlendirilmekte ve hukuki yaptırımlara tabi tutulmaktadır.


2. Türk Hukukunda Dinin Kutsal Değerlerine Hakaretin Düzenlenmesi:

2.1. Anayasa’nın İlgili Maddeleri

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 24. maddesi, din ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen temel hükümleri içermektedir. Bu madde, herkesin dini inanç ve kanaat özgürlüğüne sahip olduğunu belirtmekte ve hiç kimsenin dini inançlarını açıklamaya zorlanamayacağını ya da bu inançlarından dolayı kınanamayacağını ifade etmektedir. Ancak aynı madde, dini özgürlüklerin, başkalarının hak ve özgürlüklerini ihlal edecek şekilde kullanılmaması gerektiğini de hükme bağlamaktadır (Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 1982, m. 24).

2.2. Türk Ceza Kanunu’nda Dinin Kutsal Değerlerine Hakaret

Türk Ceza Kanunu, dini değerlere hakareti açıkça suç olarak düzenlemiştir. Özellikle TCK Madde 216/3 ve TCK Madde 125, bu konuda önemli düzenlemeler içermektedir:

  • TCK Madde 216/3 – Halkın Bir Kesiminin Benimsediği Dini Değerleri Aşağılama
    “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” (Türk Ceza Kanunu, 2004, m. 216/3).
    Bu hüküm, bir dinin kutsal değerlerine hakaretin, yalnızca bireylerin manevi haklarını değil, aynı zamanda kamu barışını tehdit edici nitelikte olduğu durumlarda cezai yaptırım uygulanacağını düzenlemektedir. Kamu barışını bozmaya elverişlilik unsuru, bu tür eylemlerin toplumsal huzuru bozma potansiyeline sahip olduğunu göstermektedir.
  • TCK Madde 125 – Hakaret Suçu
    “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ya da sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası veya adlî para cezası ile cezalandırılır” (Türk Ceza Kanunu, 2004, m. 125).
    Dini değerlere hakaret, aynı zamanda o dine inanan bireylerin manevi değerlerine saldırı olarak değerlendirilebilir ve bu madde kapsamında da cezalandırılabilir.

3. Uluslararası Hukukta Dini Değerlerin Korunması:

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), ifade özgürlüğü ile dini değerlerin korunması arasındaki dengeyi belirlemek adına çeşitli kararlar almıştır. Özellikle Otto-Preminger-Institut v. Austria (1994) ve İreland v. United Kingdom (1978) davaları, bu konuda önemli içtihatlar ortaya koymuştur:

  • Otto-Preminger-Institut v. Austria (1994)
    AİHM, bu davada, dini değerlere hakaretin kamu düzenini bozabileceğini ve toplumsal çatışmalara yol açabileceğini belirterek, Avusturya hükümeti tarafından alınan yasaklama kararını haklı bulmuştur (AİHM, 1994). Mahkeme, ifade özgürlüğünün dini değerlere saygısızlık anlamına gelmeyecek şekilde kullanılması gerektiğini vurgulamıştır.
  • İreland v. United Kingdom (1978)
    Bu davada, AİHM, ifade özgürlüğünün kamu düzenini bozacak şekilde kullanılmasının, demokratik toplum ilkelerine aykırı olduğunu ifade etmiştir (AİHM, 1978).

4. Dini Değerlere Hakaret ve Kamu Barışı:

Dini değerlere hakaret, yalnızca bireylerin manevi haklarını ihlal etmekle kalmaz, aynı zamanda kamu düzenini bozma potansiyeline de sahiptir. Türk hukuk sisteminde, bu tür eylemler, ifade özgürlüğü sınırlarının ötesinde değerlendirilmektedir. Özellikle TCK’nın 216. maddesi, toplumsal barışın korunmasını öncelikli bir hedef olarak belirlemiş ve bu tür eylemleri cezalandırmayı amaçlamıştır.


Sonuç:

Türk hukuk sistemi, ifade özgürlüğünü demokratik bir hak olarak tanımakla birlikte, bu özgürlüğün sınırsız olmadığını ve başkalarının haklarını ihlal edici şekilde kullanılamayacağını açıkça ortaya koymuştur. Bir dinin kutsal değerlerine hakaret, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez ve TCK’nın 216. maddesi ile cezai yaptırıma tabi tutulur. Ayrıca bu tür davranışlar, hem ulusal hem de uluslararası hukukta kabul edilemez bir eylem olarak değerlendirilmekte ve toplumsal barış açısından tehlikeli görülmektedir.

Bu bağlamda, ifade özgürlüğünün sınırlarının net bir şekilde belirlenmesi ve bu tür eylemlerin önlenmesi, toplumun huzur ve düzeninin korunması açısından büyük önem taşımaktadır.


Kaynakça:

  1. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (1982).
  2. Türk Ceza Kanunu (2004).
  3. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (1994). Otto-Preminger-Institut v. Austria davası kararı.
  4. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (1978). Ireland v. United Kingdom davası kararı.
  5. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (1950).